Geçen
gün bir televizyon konuşmasında, Diyanet İşleri Başkanımız, dinde öyle
konular vardır ki, asla değiştirilemez dedikten sonra, şöyle bir örnek
verdi. “Sabah namazı 2 rekât fazdır, bunu birisi çıkıp ta, dört rekât
kılalım diyemez.” dedi.
Gerçekten de
sabah namazını, iki rekât farz namaz kılmak yerine, dört rekât farz
kılamaz mıyız? İki rekât kılınması Allah emri midir? Gelin bu konuyu
birlikte, elimizdeki Kur’an ve diğer bilgiler ışığında birlikte
düşünelim.
Önce şunu söylemeliyim ki
Allah, biz Kur’an`da her şeyden nice örnekleri, değişik misallerle
açıkladık ki anlayasınız der. Ayrıca yine bir ayetinde, biz Kur’an`da
hiç bir eksik bırakmadık, Allah unutucu değildir diyerek, bizlerin
Kur’an`ın ipine sarılmamızı emreder. Çok daha önemlisi Zühruf 44.
ayetinde bakın çok açık bir hüküm verir.
Zühruf 44: Doğrusu o Kur’an, senin için de, kavmin için de bir öğüttür ve siz ondan sorguya çekileceksiniz.
Bu
bilgiler ışığında, namazın rekât sayıları konusunu gelin önce Kur’an`a
soralım. Bakalım bizlere nasıl bilgiler verecek, çünkü Allah sizleri
Kur’an`dan sorumlu tutuyorum diyor. Tabi aşağıdaki ayeti de unutmadan.
Hud 1: Elif, lâm, râ. Bu, hikmet sahibi ve her şeyden haberdar olan Allah tarafından ayetleri önce sağlam kılınmış, sonra da detaylandırılıp açıklanmış bir kitaptır
Allah
namazı kılarken, ses tonumuzun bile nasıl olacağının örneğini vermiş
ise, namazımızın uzunluk ya da kısalığı hakkında da, bizlere mutlaka bir
bilgi vermiştir. Allah Kur’an`da yeni doğan bir bebeğin, kaç ay anne
sütünü emmesi gerektiği konusunda bile bilgi veriyorsa, Kur’an`ın
üzerinde çok durduğu namaz konusunda, eğer sabit ve değiştirilemez bir
rekât sayısı olsaydı, onu da bizlere bildirmez miydi? Konu üzerinde
düşünmeye ve araştırmaya devam edelim.
Nisa suresi 102. ayetinde
Allah, zor bir anımızda, korku ve savaş halinde kılacağımız namazımızın
tarifini yapıyor. Peygamberimizin imamlığında, askerin bir bölümünün
namaza durması ve kıyam, rükû, secdeden sonra namazın bittiğini, daha
sonra da geri kalan askerle aynı şeklide diğerlerine de namazı
peygamberimizin kıldırdığı örneği verilir.
Buradan
da anlıyoruz ki, kısaltılmış namaz bir rekâttır. Şöyle düşünenler de
var. Normal şartlarda ise tüm namazlar Kur’an a göre iki rekâttır. Çünkü
peygamberimiz askerlerinin her iki yarısı ile ayrı ayrı kılarak, iki
rekâtı tamamlamıştır. Bu örnekten bu sonucu çıkarmak, bana göre çok
zorlayıcı olur. Kur’an`ın anlatım mantığını da uymaz. Peki, o zaman
normal kılacağımız namazlarımız kaç rekât olmalıdır? Sınırlama var
mıdır?
Allah kısaltılmış rekâtı tarif ettikten sonra, normal namazlarımızı kılma konusunda ise şöyle söyler.
Nisa 103: Namazı kıldınız mı, gerek ayakta, gerek otururken ve gerek yan yatarak hep Allah’ı anın. Güvene kavuştunuz mu namazı tam olarak kılın. Çünkü namaz, müminlere belirli vakitlere bağlı olarak farz kılınmıştır.
Allah
bu ayetinde, aslında sorduğumuz sorunun cevabını veriyor ve güvenli bir
ortamda, NAMAZINIZI TAM OLARAK KILIN diyor. Sizler tam olarak kılın
sözünden ne anladınız? Kur’an`da Allah güvensiz bir ortamda kılınacak
kısaltılmış namazın tarifini, uzunluk-kısalık örneğini verdiği halde,
güvenli sakin bir zamanımızda kılacağımız bir namazın sınırlandırılmış
örneğini vermiyor, herhangi bir sınır koymuyor. Peki, bizler bu
sözlerden ne anlamalıyız?
Allah müminun suresi 2. ayetinde bakın ne diyor.
(Onlar ki, namazlarında huşu içindedirler.)
Demek
ki huşu içinde, Allah`ın huzuruna duracağımız zaman bizlere bırakılmış,
Allah tarafından bir sınırlama asla konmamıştır. Eğer bir sınırlama
konmuş olsaydı, her şeyden nice örnekler verdim diyen Rabbimiz, bunu da
açıklar ve kısaltılmış namazında izah ettiği gibi, bunu da bizlere
örneklerle bildirirdi.
Allah Enam suresi 57. ayetinde,
hüküm yalnız ve yalnız Allah`ın der. Bu demektir ki normal şartlarda
kılacağımız namazlarımızın rekât sayısını Allah sınırlamamış, bu konuda
hiçbir hüküm vermemiştir. Allah`ın hüküm vermediği bir konuda bizlerin
konuşması, bunlar Allah katındandır demesi, haramların en büyüğüdür.
Allah Araf suresi 33. ayetinde çok
dikkat çekici bir uyarı yapar ve hakkında hiçbir delil indirmediği bir
şeyi söylememizi, haram kıldığı uyarısını yapar. Lütfen söylediklerimizi
ve inandıklarımızı, Kur’an süzgecinden geçirelim.
Zaten
Allah elçisine, sana indirdiğimle kullarıma hükmet, diye ayet
indirmişti hatırlayınız. Sizleri Kur’an dan sorumlu tutuyorum diyen
Yaradan, daha sonra Kur’an dışından, Kur’an`ın hiç bahsetmediği
bilgilerden, hükümlerden de sorumlu tutar mı?
Sizlere
verdiğim bu bilgilerden sonra, sizler sabah namazının farzını iki rekât
yerine, dört rekât kılamayız diyebilir misiniz? Bu sözü Kur’an
doğrulamıyor.
Allah fecir vakti
kılınan, yani sabah namazından bahsederken, İsra 78. ayetinde, bu
zamanın huşu içinde, Allah”a kulunun zikir yapacağı, günün en huzur
içinde yakardığı, bir zaman olarak bahseder. Bu zamanın, melekler
tarafından şahitli olduğu yorumu da yapılmıştır ayette.
Allah”ın
çok özel, namazın en uygun vakti olarak işaret ettiği, sabah namazının
vaktinde, sizce Allah bana iki rekâttan fazla, namaz kılmayın demiş
olabilir mi? Eğer demediyse bunu söylemekle, Müslümanları namazın en
uygun zamanı olan fecir vaktinde, gerektiği kadar namaz kılmak
isteyenleri, engellemek değil de nedir?
Namaz
Allah ile kulu arsında bir kapıdır. Kulunun Rabbinden istekte bulunma
anıdır. Allah buna üst bir sınır koymadıysa, başka hiç kimse buna sınır
koyamaz. Lütfen bunu unutmayalım. Önemli olan namazlarımızda, huşu ve
ciddiyetle Allah`ın huzurunda kalabilmektir.
Bugün
namazlara konmuş olan rekât sınırlaması, toplumun cami kültürünün
yaygınlaşması adına konmuştur. Elbette hiçbir sakıncası yoktur. Hatta
birliktelik sağlamıştır diyebiliriz. Peygamberimizin ümmetine, yalnız
Kur’an ile hükmetmiş olduğu gerçeğini lütfen göz ardı etmeyelim. Çünkü
Allah bu konuda birçok ayetiyle elçisine emir vermiştir. Eğer bizleri
bağlayıcı bir rekât sınırlaması olsaydı, oda Kur’an`da mutlaka
açıklanırdı.
Peygamberimiz Kur’an
dışından asla hiçbir bilgi yazdırmamış, yazımını yasaklamış ve bizleri
yalnız Kur’an`a sarılmamızı istemiştir. Bu konuda birçok ayet zaten
vardır. Bunun tersini düşünmek, Kur’an`ın birçok ayetini inkar etmek,
üstünü örtmektir hatırlatırım.
Peygamberimizin
vefatından sonra, dört halife devrinde de, hadis yazımı ve nakli yasağı
devam etmiştir. Peygamberimiz ve en yakın ashabı, hadis nakli konusunda
çok titiz davranmış ve toplumu Kur’an`a yönlendirmiştir. Peygamberimiz
Kur’an dışından hiçbir bilgi yazdırmadıysa, bizleri bağlayan yalnız
Kur’an olduğunu bilmeliyiz. Elbette Kur’an`ın özüne ters düşmeyen,
geleneklerimizin de yaşanmasında hiçbir sakınca yoktur. Ama
geleneklerimizi dinleştirmeden, bunlar olmadan İslam`ı yaşayamayız
demeden.
Mahşer günü peygamberler,
kendi ümmetine şahitlik yapacağını Kur’an söylüyor. Bu düşünceden yola
çıkarak, şu soruyu kendimize lütfen soralım. Mahşer günü Rabbimiz
elçisine dönerek, şöyle bir soru sorduğunu düşünelim.
(Ey
Resulüm, sen mi söyledin kullarıma, benim huzuruma fecir vaktinde
namaza durduğunuzda, yalnız 2 rekât farz namaz kılın, daha fazla olmasın
diye?)
Sizce böyle bir soruyu
Rabbimiz elçisine sorduğunda, Kur’an ile yatan, Kur’an ile kalkan,
bizler için örnek peygamberimiz, nasıl bir cevap verebilir? Bu sorunun
cevabını bizler mutlaka bulmalıyız. Tabi mahşer günü pişman olmak
istemiyorsak. Sizce bu cevabı Kur’an`da mı aramalıyız, yoksa emin
olamadığımız rivayet hadislerde mi? Yorum sizlerin.
İslam
dinine fitne ve fesat öyle bir girmiş ki, neyin doğru neyin yanlış
olduğu birbirine karışmış. Çünkü Kur’an devre dışı kalmış. Dilerim
Rabbimden elde Kur’an, aklıyla iman eden, O azınlık halis kullarından
oluruz.
Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
KAYNAK: www.diniyazilar.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder