5 Haziran 2013 Çarşamba

Menkıbe

Behlül-i Dânâ bir gün Bağdât sokaklarından birinde giderken, oynayan çocuklar gördü. Çocuklardan biri ise bir köşeye çekilmiş onlara bakıyor ve ağlıyordu. Behlül-i Dânâ o çocuğun yanına gitti ve; 
"Ey çocuk niçin ağlıyorsun? Gel sana bir şeyler alayım da sen de arkadaşlarınla oyna." dedi ve çocuğun başını okşadı. 
Çocuk bakışlarını Behlül'e çevirdi ve; 
"Ey aklı az adam! Biz oyun için yaratılmadık." dedi. 
Behlül-i Dânâ bu söze şaştı ve çocuğa; 
"Ey oğlum! Peki, niçin yaratıldık." diye sordu. 
Çocuk; 
"Allah-ü Teâlâ’yı bilmek ve O'na ibâdet etmek için." dedi. 
Behlül-i Dânâ hazretleri; 
"Peki bunun öyle olduğunu nereden biliyorsun?" diye sordu. 
Çocuk, Mü'minûn sûresinin 115. âyet-i kerîmesini okuyuverdi. Meâlen; "Sizi ancak boşuna yarattığımı ve gerçekten bize döndürülmeyeceğinizi mi zannettiniz?" 
Hazret-i Behlül tekrar; 
"Ey çocuk. Sen hakîmâne konuştun. Bana biraz daha nasîhat et." dedi ve ağlamaya başladı. Kendinden geçmişti. 
Kendine geldiğinde çocuğa; 
"Ey oğlum! Senin günâhın yok. Sen bir çocuksun. Nasıl oluyor da böyle düşünebiliyorsun?" diye sordu. 
Çocuk da; 
"Ey Behlül! Babamı ateş yakarken gördüm. İri odunları küçük çırpılarla tutuşturuyordu. Ben de Cehennem'in yanan küçük odunlarından olacağımdan korkuyorum." dedi. 
Bu sözler üzerine Behlül-i Dânâ hazretleri tekrar ağladı. Kendinden geçti. Kendine geldiğinde çocuğu yanında göremedi. Oradakilere bu çocuğun kim olduğunu sordu. 
Onlar; 
"Tanımadın mı?" dediler. 
Behlül; 
"Hayır." deyince, onlar; 
"Bu, hazret-i Hüseyin evlâdından seyyid bir çocuktur." dediler. Behlül de; "Ancak böyle bir ağacın meyvesi bu kadar olgun olabilirdi." deyip oradan ayrıldı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder