İnsan, kendisinin âciz ve zelil, dünyanın aldatıcı ve fâni; ahiretin ise çok yakın olduğunu, tam olarak, ancak ölünce anlar. Ey Müslümanlar! Artık uyanma vakti gelmedi mi ? Dünya, uykudaki kişinin gördüğü rüyadır. Gaflet uykusundan ne zaman uyanacaksınız? Gördüğümüz şeyleri nasıl gördüğümüzü izahtan acizken, minik akıllarımızla bu evreni var eden Rabbimizin emirlerini yerine getirmemek ne ile izah edilebilir? Ölümün, ne zaman geleceği belli değil ama hiç ölmeyecekmiş gibi yaşıyoruz. Hayatımızda hep mal-mülk diyoruz, duygu ve düşünce itibariyle hep başka kurgu ve hayallerle yaşıyoruz. Hepiniz kendi işinizle, hesabınızla ev almak, araba almakla ve her ne yapıyorsanız yapmakla meşgulsünüz. Ama size ALLAH(c.c)’ tan, dinden, ahiretten, kabir hayatından, ahlaktan, namazdan, PEYGAMBER (s.a.v)’den bahsedilince vaktimiz yok diyorsunuz. Bu nasıl oluyor anlamıyorum? Gerçekleri duymak neden bu kadar zor geliyor insanlara? Ama öyle bir sistem içindeyiz ki, tek ilgilendiğimiz şeytanın oyunları, eğlenceli ve geçici anlık heveslerle vakit geçirmek… Hepimiz vakit geçmiyor diye şikâyet ederiz. Ama hepimiz ölümden korkarız. Ölüm sarsıcıdır. Hepimize yakındır. Kendimizden uzak da saysak başucumuzdadır. ’’Maddi hayata tapanlar, deniz suyu içenlere benzerler, içtikçe susuzlukları artar.’’ (Muhyiddin ibni Arabi) Bizler de öyleyiz zaten tek derdimiz midelerimizi doldurmak ve sürekli daha çok boş ve gereksiz maddi şeyler elde etmek…İşte bu yüzden farklı bir şeyler yapmak isteyen insanlara yaşıtları karşı çıkar, gerçek sorunlar hakkında konuşmak istediklerinde karşı çıkarlar, çünkü örümcek ağının içinde öyle şartlanmışlar ki gerçeği dinlemek yerine boş yere eğlenmeyi tercih ederler. Neyiniz var sizin Müslümanlar? Kendinize gelin. Kuran-ı Kerimi açın ve okuyun. ALLAH(c.c) ‘ın size konuşmasına izin verin. ‘’Sakın dünya hayatı sizi aldatmasın!’’(Lokman Suresi 33.ayet) diyor Yüce Rabbimiz. ALLAH(c.c) size dünyayı onunla ahireti arayasınız diye verdi, ona bağlanasınız diye değil. Unutmayın, dünyada yaşamıyorsunuz, dünyadan geçiyorsunuz.
Biz 21.asırda törpülenmiş bir nesiliz, sağdan gelen fırtınalar sağımızdan bir şeyler koparıverdi, soldan esen fırtınalar solumuzdan bir şeyler koparıp götürüverdi. Fırtınanın en büyüğü neye maruz kaldığımızı bilmeme fırtınasıydı. Nasıl bir belaya maruzuz bilmiyoruz. Ağlayabilseydik, anlayabilirdik. Müminler bilselerdi ki kalplerinde ALLAH(c.c)’ a ait mana, hisler yıkılıyor o zaman ALLAH(c.c)’ a hakkıyla kulluk edip, O’na sarılacaktı. Biz yıkık dökük bir nesil haline geldik. Enkazı fareleri bile barındırmaz yıkık bir bina haline geldik. Bu bir nesil için çok korkunç bir yıkımdır. Bir nesil ALLAH(c.c)’ın azameti karşısında secde etmezse bir nesil ALLAH(c.c.)’ın davasına sahip çıkmazsa, bir nesil ALLAH(c.c)’a karşı kalbi saygı dolu teveccüh etmezse ve onun muhabbetiyle yine O’na sığınmazsa o nesil esasen mahvolmuştur. Adeta ruhlarımız ölmüş, kendi cenazemize ağlayabilseydik… İnsan kendisi için ağlayabilseydi… Biz işte öylesine anlaşılmaz öylesine bilinmez alabildiğine bir karanlıkta hangi kapıyı çalacağımızı bilmeyen şaşkın insanlar durumundayız. Gönüllerin sahibinin sevilmediği 21. asırda, Resullullah(s.a.v)’ın gönüllerde yer almadığı 21. asırda. Gönüllerde Mevla’nın yerine maddenin tayin olduğu 21. asırda, hiçbir şey derdimize derman olmadı. Akıl edip bir kere kapına gelemedik Ey Rabbim.
Hakiki mü’minliği biz göremedik. Gerçek Müslümanlığın yüzüne bakabiliyor muyuz? Hakiki Müslümanlık olsaydı şu andaki perişaniyetimizi çok iyi anlayacaktık. Ama bu ortada olmadığı için bozuk ve köhne bir fikrin ifadesi olarak din bir vicdan işidir, sapık zihniyete saplandığımız için, Kuran-ı rafa koyduğumuz için, Resullullah(s.a.v)’ı ara sıra andığımız için, ALLAH(c.c); yemenin, içmenin, çalışmanın, dünyevi işlerinden hazzından sonra vakit bulunduğu zaman anıldığı için gerçek Müslümanlığı anlamaya ve anlatmaya adeta imkan yok gibidir. ‘’ Neden Kuran-ın anlamını iyice düşünmüyorlar? Yoksa kalpleri mi kilitli? (Muhammed Suresi 24.ayet) diyor ayet-i kerime gerçekten öyle mi? Gururu bırak, acizliğini anla, Rabbini tanı ve vazifeni bil, dünyaya niçin geldiğini öğren. Üstat Necip Fazıl ne güzel anlatıyor:’’ Yeryüzü dediğin koca bir mabed geldik bu mabede maksat ibadet üç günlük dünya için gayret üstüne gayret ebedi bir hayat için gayret yok hayret!’’ Hayat bir kumaş gibi değil ki, düzeltilsin ya da tekrar dokunsun. O sadece bir kere gelir geçer. Üstat Bediüzzaman ne diyor:’’ Hem ahiretini bilen ve dünyanın hakikatini keşfeden, aklı varsa pişman olmaz, yeniden dünyaya dönüp uğraşmaz. Elli seneden sonra, alâkasız, tek başıyla bir adam, sonsuz hayatını dünyanın bir iki sene gevezeliğine, şarlatanlığına feda etmez. Dünya madem fanidir, hem madem ömür kısadır, madem gayet lüzumlu işler çoktur, hem sonsuz hayat burada kazanılacaktır, dünya sahipsiz değil. Hem şu misafir olduğumuz dünyanın bir sahibi var, iyilik ve fenalık cezasız kalmayacaktır. Dünyevi şeyler sadece kabir kapısına kadardır. O zaman en doğru yol, dünya için ahiretini unutmazsın, ahiretini dünyaya feda etmezsin sonsuz hayatı üç günlük dünya hayatına değişmezsin, kendini misafir kabul et, bu misafirhanenin sahibinin emirlerine göre hareket et, selametle kabir kapısını açıp sonsuz bir hayata gir.’’
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder