Peygamber Aşığı Bir Sultan
Peygamber Efendimiz’e duyduğu muhabbet her davranışına yansıyordu. Zaten duaları, rüyaları, O’nun (sallallahu aleyhi ve sellem) nuruyla aydınlanıyordu Sultan I. Ahmed’in.
Sultanahmet Camii’nin avlusunun ziyaretçiyle dolup taştığı saatlerde turizm rehberlerinin anlattıklarına kulak kesileniniz olmuştur. Caminin ihtişamı anlatılırken bir ‘mavi’ bolluğudur gider. İznik çinilerinden mülhem adının ‘Mavi Cami (Blue Mosque)’ olduğuna ikna edilir turistler. Yalan değildir yapının mavi, yeşil ve beyaz renkli çinilerle bezeli olduğu. Lakin biz camiye banisi gencecik bir sultanın adını vermişizdir: I. Ahmed Han. Camide olduğumuz günlerden birinde ikindi sularında aynı manzarayla karşılaşıyoruz. Rehberlere “Sultan Ahmed’in hayatından ziyaretçilere neden bahsetmiyorsunuz?” diyemeden uzaklaşıyoruz yanlarından. Sultan’ın hemen biraz ilerideki türbesinde vazifemizi eda ediyoruz. Güzel bir tevafukla padişahın Peygamberimiz’e (sallallahu aleyhi ve sellem) duyduğu muhabbet çıkıyor karşımıza. Aylardan nisan olunca da “Nebiler Nebisi’ne âşık genç padişahımızı tanıyalım.” diyoruz ve böylece tarih dosyamızın konusu belli oluyor.
I. Ahmed’in babası III. Mehmed Han, annesi Handan Sultan’dır. Padişahımız, 28 Nisan 1590 tarihinde Manisa’da dünyaya gelir. 22 Aralık 1603’te babası III. Mehmed’in vefatı üzerine on dört yaşında iken tahta geçer. Küçük yaşlarda tasavvufa meyleden sultan, Aziz Mahmud Hüdayi Hazretleri’yle tanışınca Nebevi renklerle buluşur. Bir rüyasını tabir eden Hüdayi Hazretleri’nden bir daha kopamaz.
Bir yandan Celali isyanları, İran saldırılarıyla baş ederken diğer yandan Avrupa’ya yönelik ilerlemeyi sürdürür padişah. 1611 yılında Celâli isyanlarını bastırır. Hem Osmanlılar hem de Avusturyalılar art arda yapılan savaşlar sebebiyle yıpranmıştır. Sultan I. Ahmed, 11 Kasım 1606`da Zitva suyunun Tuna Irmağı’na döküldüğü yerde Zitvatoruk Antlaşması’nı imzalayarak barışı sağlar. Padişahımız, on dört yıl devleti yönetir. Kanunî Sultan Süleyman’dan sonraki padişahların içinde devlet işlerindeki başarılarıyla öne çıkan bir şahsiyettir o. Saltanatı esnasında veraset sistemini kaldırır. Ailenin en büyük üyesinin tahta geçişini yasalaştırır. Böylece şehzadeler arasındaki rekabet ve taht kavgaları önlenir. Ayrıca onun 1612 yılında imzaladığı Nasuh Paşa Antlaşması’yla İran mağlup edilir.
Nakş-ı Kadem’i Eyyüb Sultan’a Getirtir
Padişah 1617 yılında Sultan Ahmed Külliyesi’ni inşa ettirmeye başlar. Cami, medrese, arasta, hünkâr kasrı ve imaretten meydana gelen külliye, aynı sene içinde tamamlanır. Bazı günlerini yaptırmış olduğu mabedin sol tarafında küçük ve dar çilehanesinde riyâzâtla geçirir Sultan. Caminin inşası sırasında Mısır’da Sultan Kayıtbay Türbesi’nde bulunan ‘Nakş-ı Kadem’ denilen Efendimiz’in mübarek ayak izlerini, Eyyüb Sultan Türbesi’ne getirtir. Caminin inşaatı tamamlanınca da onu buraya koydurur. Sultan, bu nakil işleminin yapıldığı gece rüyasında Âlemlere Rahmet Peygamberimiz’i (sallallahu aleyhi ve sellem) görür. Rivayete göre rüyada bütün sultanların toplandığı yüce bir meclis kurulur. Nebiler Serveri, kadılık makamında oturmaktadır. Sultan Kayıtbay, türbesini ziyarete vesile olan bu ‘Kadem-i Saadet’in alınıp İstanbul’a getirilmesinden dolayı kendisinden davacıdır. Resûl-i Ekrem, kadı sıfatıyla, ayak izinin derhal geri gönderilmesine hükmeder. Padişah bu rüyanın tesiriyle korkuyla uyanır. Gördüklerini ulemaya tabir ettirir. Gönlü buruk bir halde emaneti derhal yerine iade eder.
I. Ahmed’in Merhamet Peygamberi’ne (sallallahu aleyhi ve sellem) duyduğu sevgi ‘Bahtî’ mahlasıyla yazdığı şiirlere de yansır. Peygamberine bağlılığı o kadar ileridir ki, Efendimiz’in mübarek ayak izlerinin resmi için bir şiir yazar. Şiirini vefat edene dek kavuğunda taşır. Ebu Eyyüb El Ensarî Türbesi’nde Kadem-i Şerif’in bulunduğu dolapta yer alan şiir şöyle:
N’ola tacım gibi başımda götürsem daim
Kadem-i nakşını ol Hazret-i Şâh-ı Rusül’ün
Gül-i gülzâr-ı nübüvvet o kadem sâhibidir
Bahtiyâ durma yüzün sür kademine o gülün
Bazı Şiirleri Bestelendi
Bahtî’nin şiirleri daha ziyade dinî ve tarihî konuları içerir. Allah’a iman, peygamber sevgisi, Ramazan ve bayram övgüsünü mısralarına taşır. Ebû Eyyüb El Ensarî ve Mevlânâ gibi din büyüklerini metheden bazı eserleri, günümüzde bestelenmiştir.
Sultan Ahmed Han, Şehzadebaşı Kuyucu Murat Paşa Külliyesi, İstanbul Mesih Paşa Camii ve Elmalı Ömer Paşa Camii’nin banisidir. Her birinin yapımıyla ayrı ayrı meşgul olur. Ancak ismini taşıyan mabedin yeri bambaşkadır. Temel atma merasimine devrinin bütün manevî büyüklerini davet eder. İlk harcı koyan Aziz Mahmûd Hüdâyî’dir. Kendisi de işçilerle birlikte bütün gün ter döker. Bugün ziyaret edilirken adının zikredilmediği mabede bizzat taş taşır. Vefatından sonra kızı Gevher Hatun, rüyasında babasını Cennette çok ihtişamlı bir mekânda görünce, “Babacığım, hangi amelinle bu güzel mertebeye vasıl oldun?” diye sorar. Hak dostu babanın kızına cevabı ise şudur: “Kızım, bu camiyi yaptırırken sırtımda taş taşıdım. Bu makamı elde etmemin sebebi budur.”
Padişahın hayatına baktığımızda saltanatın gölgelemediği bir kulluk bilinci görürüz. Bir taraftan devrinin ulemasının duasını alıp diğer taraftan genç yaşına rağmen ülke yönetimini başarıyla sürdürür. Aziz Mahmud Hüdai Hazretleri’nden dinî ilimleri öğrenir. Sünnetlere uygun bir hayat geçirmeye gayret eder. Merhameti ve yumuşak sözlülüğüyle anılır. Sürekli Peygamber’in (sallallahu aleyhi ve sellem) ayağına yüzünü sürebilmek için dua eden I. Ahmed, 1617 yılının sonlarında hastalanır. 21 Kasım’ı 22 Kasım’a bağlayan gece, henüz 27 yaşındayken ebedî âleme göç eder. Cenaze merasimi, ertesi gün akşam ezanıyla başlar, takip eden akşam ezanında biter. Sultan Ahmed Külliyesi’ne tahsis edilen parayla türbesi inşa edilir. Türbe, Sultan I. Mustafa Han’ın döneminde başlanıp Sultan II. Osman Han devrinde tamamlanır. Sultan Ahmed Camii’nin mimarı Sedefkâr Mehmed Ağa’ya yaptırılan türbenin kapı kanadında yer alan dua dikkate şayan: “Ey kapılar açan Allah’ım, bize hayırlı kapılar aç.”
Kaynak: Yeni Bahar Dergisi

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder